Attila Atasoy: Kadıköy, geçmişten beri hep ilgi odağıydı!

Yazar: Ceyhun Diribaş

Yıl 1984’tü sanırım, siyah-beyazlı yıllarımızın hafiften renklenmeye başladığı zamanlar. “Üstüme Varma İstanbul” şarkısı sürekli radyolarda ve ekranlarda çalıyor o dönem. Daha 13 yaşındayım, ama bu şarkı daha çocukken belleğime yerleşiyor; hiç çıkmayacakmış gibi… “Dilenci”, “Sanadır Bütün Şarkılarım” gibi uzun yıllar hit olmuş şarkılar da cabası… Evet, Türk Pop Müziği’nin efsane ismi Attila Atasoy’dan bahsediyoruz.

Aradan geçen 33 yıldan sonra karşımda duran, neredeyse hiç değişmemiş, uzun yıllara birçok albüm, ödül, Eurovision yarışmaları sığdırmış, şimdilerde dünyanın hemen hemen tüm ülkelerini dolaşmış iflah olmaz bir gezgin, şarkı ve söz yazarı Attila Atasoy‘a bir Pakistan gezisi sonrası konuk olduk. İşte, Kadıköy Life Dergisi’ne özel söyleşimizin ayrıntıları:

Attila Atasoy

Attila Bey, son zamanlarda sizi tekrar sahnelerde görmek çok güzel. En son Moda Kayıkhane sahnesinde hayranlarınızla buluştunuz. Hayli kalabalık ve coşkulu bir konserdi. Neler düşünüyorsunuz?

İnsanların beni unutmadıklarını görmek çok güzel tabi. Çok duygulandım diyebilirim. Konser çok coşkulu ve güzeldi. Yaklaşık 40 yıldır sahnelerdeyim. Son zamanlarda biliyorsunuz daha çok seyahatlerim ve bloglarım ile ilgileniyorum. “Düş Peşime” isminde bir seyahat kitabım var. Hürriyet Seyahat’te zaman zaman yazıyorum. Esasında ben 74 senesinde TRT’de solo konserle başladım. Ondan önce de öğrencilik yıllarında bir grubumuz vardı. Çok önceleri müzik başlamıştı zaten. O dönemde çok önemli ustalarla çalıştım. Selim Atakan, Tuğrul Bayraklı, Derya Köroğlu ile başladık. O zamanların Yeni Türkü’sü diyebiliriz. Bestecilik dönemlerinde Hıncal Uluç’un “Bil Bul Yarışması” ile kameralarla tanıştım. Kilometre taşı bu yarışma aslında. Ekibimde Şerif Yüzbaşıoğlu, gitarda Pepe Kursi, Selim Atakan vardı. “Dilenci” dahil birçok hit parça o zaman çıktı.

Attila Atasoy

Eurovision’un sizin için çok önemi var bu yıllarda sanırım?

Evet, “Dilenci” o seçmelerde ikinci oldu. Düşünsene, Semiha Yankı ve birçok sanatçı orada. Yarışıyorsun. O dönem kendi içinde gerçekten farklıydı. İnsanlar posta çekleri ile oy gönderirdi mesela. Ben yarışmaları çok önemsiyorum. Rekabet yeni besteler, şarkılar demek. Timur Selçuk yönetiminde büyük orkestrada söylemek harikaydı. Esasen bizim yarışmadan sonra birçok yeni besteci (Selmi Andak, Aykut Gürel, Onno Tunç, Garo Mafyan vs.) çıktı. Yarışma sayesinde Türk Müziği, yeni şarkıcılar ve besteciler kazandı. Bundan da çok memnunum. Bence, Eurovision Türkiye seçmeleri müziğe çok şey katmıştır.

Attila AtasoyTürkiye’nin zor ve çetin dönemlerinde bu kadar verimli ve çalışkan olmayı nasıl başardınız diye sorsam?

Ben ayrı bir kutu gibiydim Pop’ta. Benim sarı damarım var biraz. Hep kendi bildiğimi okudum. Bu yüzden de piyasada çok para kazanan sanatçılardan olmadım. Amacım, sadece sanat yapmaktı. Öyle de oldu, ama çok çalıştım. Ben eczacıyım biliyorsun. O kadar okul bitirdim, bu kadar yarışma ve albüm arasında 1982 yılından 2011’e kadar eczacılık yaptım. Kimseye muhtaç olmadan kafamdaki müziği yapmaya çalıştım. Tabi bunda geçmişte yaptığım müzik, halk dansları, gitar gibi sanatsal faaliyetlerin de etkisi var.

Ben kendi şarkıları ile var olmuş biriyim. Hala da aynı kafadayım. Son konserim tıklım tıklımdı, ama bu beni asla şımartmadı. Çünkü teklif var ısrar yok şeklinde yaşayan biri oldum, bundan da taviz vermedim sanat hayatımda. Kendimi geliştirmeyi hedef seçtim, Yaptıklarımla, hayatın tüm renklerin peşine düşmüş bir gezginim. Bir renk biter, yeni bir rengin peşine düşerim. Hatta kendim yeni bir renk oluşturabilirim. Bu yaptıklarım, ölümlülüğe yaptığım küçük başkaldırışlar, çocuk ruhumun lunaparkları aslında. Hala bir çocuğum ve büyümek gibi bir emelim yok…

Bir paragrafta 10 manşet attınız ne diyeyim! (gülüşmeler) Bir de eczacılık geçmişiniz var efsane olan…

Evet bir türlü kopamadığım, kapatamadığım 29 sene süren bir geçmiş. Çekimler, kayıtlar, yarışmalar arasında her yıl kapatmayı düşündüğüm ama bir türlü başaramadığım şeydi eczacılık. Ticaret başka bir şey tabi. Sağ olsun annem, ben yokken başında çok bekledi. Esnaflığı, para işlerini çok beceremedim. İdare ettik diyelim, sonunda 2011’de kapatmayı başardım. Eczane zor zamanlarda bana destek oldu tabi o ayrı.

Attila Atasoy

Kariyerinizde 90’lar ne ifade ediyor?

1980’lerden sonra 90’lar ile birlikte bir kuşağın değişmesi beni de çok etkiledi. Özel radyolar, TV’ler çıktı. Kurucusu olduğum birçok müzik birliği, sanatçıların alacakları ile çalışmalar yapmaya başlayınca eskisi kadar çok bahsedilmedi bizden. Arkadan da yeni kuşak sanatçılar geldi tabi. Onlardan daha çok bahsedildi doğal olarak. Tabi bende boş durmadım. 91’de Gizli Çiçek, 94’te Atilla Atasoy 94, 96’da Ayrılık Sevdaya Dair maxi single’larını çıkardım. 1997’de “Dünden Bugüne Bir Best Of” geldi.

Baktığınız zaman çok da yokmuş gibi değilim değil mi? Ayrıca dört de klip çektik. Ama maalesef medya çok bizden çok bahsetmedi o zamanlar. Eskilerden bıkmışlardı belki de bilmiyorum. Bunları da tek başına yaptım. Beste yapıp, ayrıca albümü de çıkardım. Bazı projeleri kendi cebimden vermişimdir çoğu zaman. Müzik bir endüstri artık. Menajeri, PR’ı, sosyal medyası ile dev bir bütünlük arz ediyor. Bunların hepsi tam olduğunda zaten bir şeyler oluyor. Elinizden birilerinin tutması, destek olması meselesi tabi.

Attila Atasoy

Yeni kuşaktan beğendiğiniz kimler var? Var mı takip ettiğiniz kişiler?

Yeni kuşaktan takip ettiğim Buray var, bana göre içten söylüyor. Çok lirik bir tarzı var. Ayrıca Edis’i beğeniyorum. Zaten şarkıları da hit olmuş durumda siz de takip ediyorsunuzdur. Daha adını şu anda söyleyemediğim çok sanatçı var tabi.

Bu camia için biraz iyi niyetli olarak kabul edebilir miyiz sizi?

Fazlası ile. Ben kendimi “Hüdayinabit” (kendi kendine biten bitki) gibi görüyorum. Avluda kendi başına yetişen bir çiçeğim. Kimseden yardım almadım. Ama en büyük şansım, işin başından bu yana hep ustalarla çalışmamdı. Beni bugünlere getiren operadan, Gazi Üniversitesi zamanındandan destek olan ustalarım var. Çok açık bir insanım. Yardımsever ve iyin niyetliyimdir. Özel hayatımdan müzik hayatına kadar bu iyi niyet hep sürdü. Kendi ürettiğim müzikle, sentezle bugünlere geldim. Para benim içim hep ikinci planda kaldı. Zaten bu iyi niyet yüzünden zaman zaman kendimi kötü hissettiğim dönemler oldu. Piyasanın olumsuz bir hal alması üzerine başka alanlara yöneldim ve kendimi bulmak adına Dünya’yı gezdim. Bu geziler sayesinde kendimi buldum diyebilirim.

Attila Atasoy

Evet, sizin bu gezi maceralarınız dillere destan bir hal almış gibi. Nasıl başladı bu Dünya’yı gezmek işi?

Gezi virüsü ilk 89 yılında başladı bende. Tabi o yılların şartlarında şimdiki gibi gezme şansımız yoktu. 2000’lerin başında seyahatlerim başladı. Seyahatler giderek ilginç bir hal almaya başladı ve bunları bir blog olarak internette paylaşmaya başladım. Yaşadığımız hayatta ölümler, ayrılıklar, boşanmalar, yıkımlar oluyor. Bunlar olurken bende hayatın başka renklerinin peşine düşme arzusu uyandı. Kendimce derin ve içsel yolculuklar yaparak, bir anlamda bu gezilerin sonunda aradığım gerçeği buldum, “Ben ne istiyorum” sorusunun cevabını aldım.

“Ben hayatın tüm renklerinin peşine düşeceğim, şöhret de neymiş” dedim ve 151 ülke gezdim yıllar içerisinde. Tayland’dan Kongo’ya, Arjantin’den Almanya’ya kadar birçok ülkeyi gezdim. Değişik deneyimler tabi. Zaman içinde bu geziler beni çok geliştirdi diyebilirim. Birçok gezi kulübüne üyeyim. Blog’umdan da para kazanmıyorum. Bu seyahatleri paraya çevirmedim açıkçası. Çok da plan yaparak çıkmıyorum, nereye eserse, o anki duruma göre gidiyorum. Geçen sene mesela Amerika’da konserler verdim. 80’lerin sonunda oraya giden ve hala beni dinleyen Türk’ler var. Benim için gurur kaynağı. Geçen seneki Myanmar gezim, Hürriyet Seyahat’te yayınlandı. Benim için güzel bir gezi yazısı oldu.

Attila Atasoy

Bu seyahatleri sonra bir kitapta topladınız…

Evet, “Düş Peşime” adlı kitabım 2016’da yayınlandı. Tüm seyahatlerimi bir kitapta topladığım yazılardan oluşuyor. Sağ olsun Editör Nalan Yıldız, yazılarımı derleyip toparladı. Güzel bir gezi yazıları kitabı olduğunu düşünüyorum. Aynı isimli albümüm de geçen sene yayınlandı kitapla birlikte. Birinci baskısı tükendi, Zorlu’da imza günü yaptık. Oldukça keyifli geçti. Müzikli şarkılı bir şekilde çok güzel bir imza günüydü.

Son zamanlarda Kadıköy’ün yükselişi ve “Kadıköy Sound” hakkında neler söylersiniz?

Müzik, özgürlük nerede ise oraya gidiyor doğal olarak. İnsanların görüşlerini istediği gibi söyleyebilmesi, rahat ortam, hoşgörü, sanat, ister istemez Kadıköy’ü ön plana çıkarıyor. Son beş  yıldır Kadıköy’de gördüğümüz şey bu. Buna da şaşırmamak lazım. Bu bir gerçeklik. Yeni kuşak sanatçıların daha çok Kadıköy’den çıkıyor oluşu sevindirici tabi. Ben de geçtiğimiz günlerde yeni açılan Moda Kayıkhane’de konser verdim. Çok güzel bir mekan Kadıköy adına. Konserim de, Kadıköylülerin bana ilgisi de hakikaten takdire şayandı diyebilirim. Geçmişten beri Kadıköy, hep ilgi odağıydı zaten. Bağdat Caddesi, Fenerbahçe, Bahariye, Kadıköy Çarşısı; hepsi kendi içlerinde bir tarihi barındırıyor.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Sevenlerime şunları söylemek isterim; ben o yollarda, gezilerde kendi hakkımdan gelmenin yolunu da buldum. Yaptığım her şey hayata kurduğum küçük köprüler, o köprüler de aynı zamanda çocukluk ruhumun lunaparkları. Hayatı güzelleştirmeye çalıştım, bir anlamda ölümlülüğe küçük başkaldırmalar bunlar. İnsan doğduğu andan itibaren bir dolu dayatma ile büyüyor. Ailenin, çevrenin, yetişme alanlarımızın bize dayattıkları o kadar çok şey var ki. Bunların üstesinden gelmek zaman alıyor. Artık oldum demiyorum, ama piştim diyebiliyorum. Ayrıca konserlerimde Kadıköylüler ile daha çok birlikte olacağımız müjdesini şimdiden verebilirim. Önümüzdeki dönem daha çok burada olacağım.

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın