Nejat Yavaşoğulları: Kadıköy, Türkiye’nin çağdaş yüzünü yansıtıyor

Yazar: Deniz İhsan Taşdelen

Türkiye’nin efsanevi rock gruplarından Bulutsuzluk Özlemi’nin kurucusu Nejat Yavaşoğulları ile müzik, yaşam, politika ve Kadıköy üzerine özel bir röportaj gerçekleştirdik. “Kadıköy son yıllarda kendi önemini daha çok hissettiren bir yer haline geldi. Bunda tabi ki ilçedeki insan yapısının önemi var. Kadıköy’ü oluşturan sakinler daha çağdaş, düşünceli, demokrasi ve laikliğe inanan kişiler. Bu sebeple de Türkiye’nin çağdaş yüzünü yansıtan bir insan topluluğunun birlikte yaşadığı yer Kadıköy” diyen Yavaşoğulları, şu mesajları verdi:

“Bir yeri önce sanatçılar keşfeder. Bodrum’da da öyle oldu. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Azra Erhad gibi yazarlar ve ressamlar mavi yolculuk yaptılar Bodrum’a, Halikarnas’a. Önce Cevat Şakir gitti, orada yazdığı kitaplar ile bölgeyi keşfetti. İşte Kadıköy’de de böyle bir şey oldu.”

Nejat Yavaşoğulları

Bulutsuzluk Özlemi ile çalışmalarınız nasıl gidiyor? Yeni üretimleriniz var mı? 

Bu sıralar konserlerimize ağırlık verdik. İstanbul ve diğer pek çok yerde konserler olmaya devam ediyor ancak bu basına yansımıyor. Bunun dışında kapsamlı bir çalışmamız var. Nazım Hikmet’in yazmış olduğu Şeyh Bedrettin Destanı’nı, bir rock müzik grubu olmamıza rağmen senfoni orkestrası ve koro ile beraber söyleyeceğiz. Bulutsuzluk Özlemi severler, bu çalışmaya bahar aylarında ulaşabilecek. Onun dışında bu çalışmanın konserleri ve tanıtımları olacak, canlı konserlerden kayıtlar yer alacak albümün içinde.

Sizce müzik insan yaşamını ne denli etkileyebilir? Sizin yaşamınızı ne şekilde etkiledi? 

Müzik, insan yaşamını çok fazla etkileyen bir şey aslında… “Müziksiz bir hayat düşünülemez” demiş ya Nietzsche. Gerçekten de öyle. Müzik insanların hayatına bir yerden giriyor, istemem diyenlerin bile giriyor. Mesela anne bebeğini uyuturken ninni söylüyor, futbol taraftarı takımını desteklemek için müzik yapıyor, hatta savaşta dahi müzik yapılıyor. Yani müzik, insanın beş duyu organından birine hitap eden bir şey… Farkında olmadan insan hayatı etkileniyor aslında. Bir de iletişim devrimi ile radyo gibi icatlardan sonra burada üretilen müzik, dünyanın öbür ucunda da dinleniyor ve kendine bir dinleyici bulabiliyor. Bu da müziğin güçlerinden biri haline dönüştü. Dolayısıyla müzik, çok önemli bir şey insanlar için.

Benim için ise müziksiz ve ritimsiz bir hayat düşünmek zor. Bu bizim hayatımızın içinde geçiyor. Tabi benim müzik ile ilişkim daha özel, ben daha farklı bakıyorum müziğe. Mesela çevreden duyduğum herhangi bir ses bana bir şarkı etkisi yapıyor veya kafamda tasarladığım müzikler ile dolaşıyorum. Böyle bir yanı da var benim için. Küçük yaşlardan itibaren müziksiz olamayacağımı anladım ve müzikle uğraşmakla ancak ruhum tatmin oldu. 

Sosyal ve politik gündemden uzak kalmayan, hatta tam aksine gidişata dokunmaya çalışan bir yerde duruyorsunuz. Bu minvalde sanatçının politika üzerinde böyle bir işlevi var mıdır?

Bu soruya şöyle cevap vermek istiyorum; biz neysek oyuz. Bu da bizim müziğimize yansıyor. İnsan kendisini eğer toplumdan soyutlamazsa, ister istemez sosyal olaylardan, hayattan etkileniyor ve ürünlerini de bu birikimlerin sonucunda ortaya çıkarıyor. Bu sebeple de politik değilim denemez. Çünkü her yaptığınız şey, sizin belli bir politikayla uyumlu olabilir. Onun için “Ben politikaya hiç bulaşmıyorum” denebilir tırnak içinde, ama ben onu şöyle söylüyorum; aslında biz ya da bize benzeyen diğer müzik grupları politika yapmak için değil ama, kendi söylemek istediği şeyi anlatmak için müzik yapıyor. Kendi söylemini ortaya koymak için. Böyle olduğu zaman da politika anlaşılabiliyor.

Buna ek olarak müzik sektörünün içinde bulunduğu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Müzik, bir şekil ve sistem değiştirdi. Eskiden müzik şirketleri, plak şirketleri vardı. Sonra kaset oldu kaset sattılar, sonra CD oldu dijital ortama girdi, internete girince de olaylar bambaşka bir hal aldı. Şimdi mesela albüm satışları düştü. Çünkü herkes müziği cep telefonlarının da internet ile bağlantı kurmasıyla internetten dinlemeye başladı. Ve maalesef böyle bir devrim yaşadık son onbeş yılda. Eskiden birisi gidiyordu, benim bestelerim var diyordu, plak şirketlerine dinletiyordu. Biri de “Gel albüm yapalım” diyordu. Stüdyoya gidiliyor, şarkılar seçiliyor, stüdyoda çalınıp albüm haline getiriliyordu. Birçok kişi de uğraşıyordu bu işlerle. Bu plak şirketi de bunu CD ya da kaset haline getirerek satışa sunuyordu ve birçok kişi de oradan para kazanıyordu. Şimdi öyle bir şey yok; basılı plak, CD, kaset diye bir şey kalmadı.

Mesela bizim yetişme dönemimizden örnek vereyim; diyelim ki yeni bir albüm çıktığı zaman o albümü alıyorduk, müzikle uğraştığımız için grubumuz da vardı. Gidiyorduk bir arkadaşımızın evine, pikapta müzik çalıyor, vay be diyerek dinliyoruz. Gitarı kim çalmış, sözler kime ait, böyle araştırarak kitap okur gibi dinliyorduk müziği yani. Bu da elbette zevkliydi. Şimdi eski albümler tekrar plak olarak basılmaya başlandı.

Kadıköy hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Kadıköylülerin müzik ve sanata bakışı nasıl?  

Kadıköy, son yıllarda kendi önemini daha çok hissettiren bir yer haline geldi. Bunda tabi ki Kadıköy’deki insan yapısının önemi var. Kadıköy’ü oluşturan sakinler daha çağdaş, düşünceli, demokrasi ve laikliğe inanan insanlar. Kendi içlerinde bazı yanlışları da olabilir, ama sonuçta Türkiye’nin çağdaş yüzünü yansıtan bir insan topluluğunun birlikte yaşadığı yer Kadıköy. O yüzden de son yıllarda Kadıköy’de yaşam, İstanbul’un diğer semtlerine göre daha cazip hale geldi.

Belediye yönetiminin de o çizgide olması, halkın kendi seçtiği çizgiye uygun yerde durması çok güzel bir yaşam filizlendirdi. Beyoğlu’nun kültür ve sanattaki öncü durumu belki hâlâ sürüyor ama  bu Kadıköy’e biraz da olsun transfer olmuş durumda. Burada konserler yoğunlaştı. İstanbul’un Avrupa Yakası’nda bir opera binası kalmadı ama Kadıköy’de Süreyya Operası var. Sanatçılar ara sokaklardaki atölyelerinde seramik çalışmalarını, müzik çalışmalarını yaparlardı. Bunların hepsi Beyoğlu’ndan Kadıköy’e kaymaya başladı. Böyle olunca da buradaki yaşam daha da renklendi.

Zaten genellikle şöyle olur; bir yeri önce sanatçılar keşfeder. Bodrum’da da öyle oldu. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Azra Erhad gibi yazarlar, ressamlar mavi yolculuk yaptılar Bodrum’a, Halikarnas’a. Önce oraya Cevat Şakir gitti, orada yazdığı kitaplar ile orayı keşfetti. İşte Kadıköy’de de böyle bir şey oldu. Mesela Yeldeğirmeni semtinin ara sokaklarında veya Moda’ya giderken sokaklarda bir atölye görüyorsun; bir ressam bir yandan müzik dinlerken, soğuk bir dükkânda resim yapıyor ya da heykel yapıyor. Kadıköy böyle işte…

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın